Yada Taşına, Yakutça: sata, Altayca: cata, Kıpçakça cay, Arapça:
hacerü’l metar, Farsça : seng-i metar (yağmur taşı) adı
verilir. Kaşgarlı Mahmud yad olarak ifade eder. Türk Şaman kültüründe çok önemli bir yeri vardır.
Tarihte Türk devletleri arasında bir hükümdarlık simgesi olarak elden ele
değiştirilerek gelmiş olup Anadolu Bektaşiliğinde ve Türkmen boyları arasında bu
kültüre ait izler günümüzde dahi mevcuttur.
Orta Asya'da: Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan,
Özbekistan devletlerine ait müzelerde ve ayrıca Moğolistan ve Rusya
topraklarında, arkeolojik kazılarda açığa çıkarılan bir takım çizili taşlar bu
kültürle ilişkilendirilmiştir. Arkeolojik kazılardan çıkarılan bu
eserler İslamiyetten önce Türk tarihi ve mitolojisi hakkında bize
önemli bilgiler vermektedir. Şamanların çeşitli ayinlerde kullandığı bu tür
eşyaları, Kurgan kazılarından tanımaktayız. Bu amaçla üzerlerine insan
betimleri çizilen küçük çakıl taşlarının MÖ. 2. binden itibaren Orta Asya ve
Sibirya'da kullanıldığını görürüz. Taşlar basit kazıma tekniği ile bezenmiş ve
genellikle üçgen formlu eserlerdir. Çapraz bantlar, zig-zaglar ve şevronlar en
çok görünen motiflerdir.
Yada taşı ile ilgili Çin kaynaklarının naklettiğine
göre, Göktürkler‘in kurttan türeyişi ile ilgili efsanelerden birinde,
Göktürk kabile reisinin bir kurttan
doğduğunu ve diğer kardeşlerinden farklı olduğu belirtilmektedir. Tabiat üstü bir
kudrete ve özelliklere sahip olan bu kardeşin yağmur yağması, rüzgarın esmesi
hususunda emirler verebildiği belirtilir. Bu özellikler onların atalarının Hunlardan
geldiğini gösteriyor. Zira Hunlar düşmanlarına karşı yağmur dolu ve kar yağdırarak veya
fırtına ve rüzgar çıkararak onları mağlup ediyorlardı. Onların V.yy.da kuvvetlenen (Juan-juan) lerin
bir istilasına karşı kendilerini bu sayede korudukları
kaydedilmiştir. Türkler ve Moğollar, tabiatın hassas dengelerini korumak
konusunda son derece dikkatli davranmışlardır. Özellikle av ve süngü törenleri
dolayısıyla tabiatın dengesini bozmamak için dikkatli davranırdı. Yat
törenlerini bilhassa kışın yapmamak gerekirdi. Çünkü bu işlem bitki ve hayvanlara
zarar verdiğine inanılırdı. Yazın ona sık sık başvurmamak lazımdır, zira pek çok kurt ve
böceğin ortaya çıkmasına sebep olur. Yadacıların durumuna ise: yadacılığı meslek edinmiş
kimselerin hepsi yoksul kimselerdir. Yadacıların yada yapışlarında çoluk
çocuklardan birinin ölmesi veya elindeki malını yitirmesi veya hayvanlarının
çalınması gibi bir felakete uğradıkları kendilerinden duyulmuştur. Hükümdarlar
yadacıların kayıplarını her defasında tazmin etmeye çalışmıştır.
Altay-Türk masallarından olan Kara-atlı Masalı‘nın
kahramanlarından Kara-atlı Han’ın oğlunun üstün kuvvet ve cesareti yanında,
attığı nara ile dokuz karış kar yağdırdığı, her yandan rüzgar çıktığı
zikredilir. Alplerin silahları arasında yada taşı vardır, isterlerse
havayı istedikleri gibi değiştirebilirlerdi. Manas Destanı ‘na göre
Alp Almanbet çok usta bir yadacı idi. Bozkır destanlarında yada geleneği çok
önemli yer tutar. Evliya Çelebi (1611-1682), Kafkasya yollarında
seyahat ederken (1641), bir yerli büyücünün galip efsunlarla bulutları gökte
toplayıp sağnak boşandırdığını bir ara anlatmıştır. Moğollaşmakta olan bir Türk kavmi Naymanlar da
muharebelerde yadacıları kullanıyorlardı. Nitekim Buyruk Han da, bir defasında
Cengiz Han a karşı, 1202 yılında bir muharebede bu vasıtaya başvurmuştur. Bu
hususa Yakup el-Hamavi’nin eserinde Ahmet es-Samani; bir sene 20000 askeri
ile Türkler in üzerine sefer yaptığını Türkler den 60.000 silahlı askerle
karşılaştığını günlerce çarpıştığını anlatır. Türk Memluklardan ve diğer
askerlerden bir grubun etrafına toplanıp ona yadacıların savaş esnasında büyü
yapacaklarını askerlerinin üzerine mahvedici bir dolu yağdıracağını söyler.
Sergen Çirkin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder